11 Kasım 2009 Çarşamba

Doğa akılsız insandan öç alır!

Bilimsel akla ve tarihin derslerine uyum sınavları

Dere yataklarında yapılaşmanın * niye sakıncalı olduğunu doğa tekrar hatırlattı,
kısaca bir kaç söz:

Sel, heyelan v.b. afetleri, kesintisiz yaşayan ve deprem gerçeğininde hiç unutulmaması gereken bir coğrafyada (akademisyeni, temsili yöneticisi ve halkı olarak) hep birlikte yaşıyoruz.

Merkezi ve Yerel yönetimlerimizin duyarlılığı yaşanan her felakette bu denli ortadayken, bizim yapabileceklerimiz neler peki?

İsterseniz biraz düşünelim, hatırlayalım, tekrarlayalım ve kendi çapımızda paylaşalım:
  1. Afet yönetim pratiklerini izlemek ve çevremize uygulatmak
  2. Tanık olduğumuz ihlalleri izlemek ve bildirmek sonrada, gecikmeden bu hataları düzeltmek
  3. Uzman kadrolarla çalışmak, onlara güvenmek ve başvurmak
  4. Yönetimlerden her zaman bu yönlerde (doğal olarak, çekinmeden) talepte bulunmak...
* Yapılaşma ihlallerinin makro boyutları ve kent planlamanın diğer konuları için, şu site izlenebilir: http://tezler.blogspot.com/

Sağlıklı şehirleşme ile toplumsal alt yapıların oluşturulması ve
hataların tekrarlanmaması dileğiyle,
başımız sağ olsun.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Yeşil alanlar - İstanbul

Haber

Kaynak: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=9934114

<<
Böyle bir şey ne görülmüştür ne de duyulmuştur

...
SON günlerde kamuoyunu sıkça meşgul eder oldu İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan 4300’den fazla plan tadilatı ve bunların sonuçları.

Rüşvet, irtikap, istifalar, rant kavgaları İstanbul’un nasıl bir saldırı altında kaldığının göstergeleri oldu...

TOKİ bulduğu her yeri konuta çevirirken su toplama havzaları da birer birer yok ediliyor Kiptaş Konutları ile...

Kentsel dönüşüm, ’Rantsal Dönüşüm’, 3. köprü güzergáhı derken olan oldu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin almış olduğu bir kararla yeşil alanlar % 5 emsalle inşaata açıldı. Büyükşehir Belediyesi’nin 12.06.2008 tarihli oturumunda alınan kararla "yeşil alanlarda büfe, kafeterya, restoran veya belediye hizmet alanlarının yapılmasının" önü açıldı. Yerel seçimler öncesi yeni rant ve iş alanları. Pes yani...
>>

Koylar ve Marinalar

Arşiv-Haber

Kaynak: http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=7712835

..
<<
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’un su durumundan söz ederken, Boğaz’da 11 marina yapılacağını açıkladı. Bu marinalar için yapımcı firmalarla temasa geçildiğini de belirtti.1989 yılını hatırlıyorum. Bedrettin Dalan, Bebek koyuna bir marina yapmak için girişimde bulunmuş ve hatta inşaat için gerekli ilk kazıklar da çakılmıştı. Seçim kampanyası sırasında Prof. Nurettin Sözen’in itirazları ile marina inşaatına devam edilmemiş, seçim sonrasında da proje iptal edilmişti.
>>

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Karadeniz Otobanı ile Sel

Yorum

Derelerin kurudu diye kapatılıp yapılaşmaya izin verilecek şekilde bir de deniz bağlantısını koparan Karadeniz boyunca bir otoban geçirilişinin afet maliyetleri boyutunda sonuçlarını izliyoruz ve unutmuyoruz.

Haberler-Radikal


Bunu yapan Karadeniz Sahil Yolu...

Sel baskını Karadeniz Sahil Yolu'nu kapattı


..
Haberlerin devamı basından izlenilebilir.

20 Temmuz 2009 Pazartesi

GDO -1(Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)

Haber dizisi

Artık bu konuda çıkan haberleri olduğu gibi bağlantılarıyla hatırlatıp, yayınlamaktan yanayız.
Halkımızın, Çiftçimizin ve özellikle Aracıların bilinçlendirilmesi adına bunu görev olarak yapıyoruz.

Ülkemizdeki tarıma dayalı yerli gıda sektörünün can damarı tohum ve gübredir.

Ayrıca tarımdaki tüm kayıp ve yıkımlara karşılık; iklim değişikliği ile oluşan kuraklık, kıtlık vb. sorunlarla mücadelede, daha çok bilinçlenerek gecikmeli bir hazırlanma döneminden geçtiğimizi hiç unutmayalım.

http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=54609

18 Temmuz 2009 Cumartesi

Doğanın fısıltılarından insanoğlunun tutkularına bir yolculuk

Kentlerimiz betonlaşıp asfaltlaştıkça,,
ağaçları kesmek dışında altrenatif üretemeyen zihniyetlere takılı kalmak yerine doğayla ilişkiye geçmenin yollarını biraz daha keşfedebilseydik keşke;

http://dogaclamalar.blogspot.com/2009/07/muzigin-yesil-ile-bulusma-admlar.html

İ s t A N B u l'un son kalmış ciğerlerini de sökmeye kalkışan
(1., 2., 3.) köprü saplantılı zihniyetlere,
araba sevmekten vazgeçemeyenlere,
onu da sigarayı bırakma gibi bırakmanın güzelliğini tatmaktan korkanlara..

17 Temmuz 2009 Cuma

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu

Haber-Eylem

http://www.ivmedergisi.com/3-kopru-yerine-yasam-platformu-eylemi.html

3. Köprü Yerine Yaşam Platformu'nun öncülük ettiği bir eylem, cumartesi günü potansiyel güzergâh Sarıyer'de, saat 17.00'de yapılacak.

Karayollarının Ulaştırma Bakanlığı'ndan ayrılışının 50-60 yıl sonrasında doğanın katliamı ve ve kent insanımızın çilesine hatalı yolda çare aramalara sapmış idarelerin inatlarına yanıt olacak güncel bir eylem vd ?

30 Haziran 2009 Salı

GDO'ya Hayır Platformu

GDO'ya Hayır Platformu Bileşenleri, 28 Mart 2009 Pazar günü Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi'nde bir basın toplantısı yaptı.


- BASIN TOPLANTISI -

Sağlıklı Bir Toplum, Çiftçiliğin Devamı ve Bağımsız Tarım İçin

TÜRKİYE‘DE GDO‘LU ÜRETİME ve TÜKETİME HAYIR!

28 Haziran 2009

Tüm dünyada ilk kez 1994 yılında ticari olarak piyasaya sürülen GDO‘lu ürünler, 1998 yılından bu yana, hiçbir denetime tabii tutulmadan Türkiye‘ye giriyor.

Özellikle yılda iki milyon ton düzeyinde dışalıma konu olan GDO‘lu mısır ve soyadan üretilen işlenmiş ürünler, 800‘den fazla çeşitle tüketici sofrasına ulaşıyor. Hiçbir etiketleme yapılmadan satışa sunulan bu ürünler, halk sağlığını ciddi biçimde tehdit ediyor.

Tüketicinin bilgilenme hakkını ihlal eden ve halk sağlığını hiçe sayan bu durum, 10 yılı aşkın süredir tüm çarpıklığı ile sürerken, bu kez Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı Taslağı‘nın Bakanlar Kurulu‘nda olduğu ve TBMM‘ne sevkedilmek üzere imzaya açıldığı bilgisi basına yansıdı. Hükümet sözcüsü, konuyla ilgili konuşmasında, zaten ithalatı serbest olan ve tüketilen bu ürünlerin Türkiye‘de ekimine de serbestlik getirileceğini ifade etti. Anlaşılıyor ki, şimdi sıra, GDO‘lu tohumları Türkiye‘nin temiz topraklarına ekmeye geldi...

Kamuoyundan bir sır gibi saklanan Tasarı Taslağı yasalaştığında, ortaya çıkacak durum şöyle özetlenebilir;

1) GDO‘ların üretimi ve tüketimine izin verilecek,

2) Bu ürünlerin risk değerlendirmesi şirketlerin kontrolünde olacak,

3) GDO‘lu ürünlerden zarar gören çiftçiler ve tüketiciler zararlarını ispat etmek zorunda bırakılacak, bu ürünlerin zararlı olmadığının ispatı şirketlerin üzerinde olmayacak,

4) Bu ürünleri ülkemize sokan veya üreten şirketlerin cezai sorumlulukları oldukça düşük olacak,

5) Zarara uğradığını iddia eden çiftçiler zamanaşımı tehdidi ile karşı karşıya kalacak,

6) Risk denetimine tabi bu ürünlerle ilgili bilgiler kamuoyuna açıklanmayacak, şirket sırrı olarak korunacak,

7) Tüketicilerin sağlıklı gıda tüketme hakları, küçük çocuklarla sınırlandırılacak, sadece küçük çocuk ürünlerinde GDO kullanılmayacak,

8) Ülkenin tüm genetik varlıkları şirketlerin kontrolü altına bırakılacak,

9) Çiftçiler, tohumluk ayırma haklarını yitirecek; tozlaşma vb. yollarla ürünlerine GDO bulaşmışsa şirketlere tazminat ödemek zorunda kalabilecekler,

10)Bu ürünlerin denetimi konusunda çiftçi, tüketici, ekoloji örgütlerinin; bağımsız bilimsel kurumların, meslek odalarının herhangi bir söz ve karar yetkisi olmayacak...

Yukarıda özetlenen tablo, öncelikle ülkemiz tarımını doğrudan üç - beş şirkete bağımlı hale getirecektir. GDO‘lu tohum ve pestisitleri (zirai mücadele ilacı) üreten şirketler arasında yapılan evlilikler, bu sürecin tohum ve ilaç için üreticinin her geçen yıl bu şirketlere daha çok ödeme yapmak zorunda kalacağını göstermektedir. Çünkü terminatör teknolojisi ile üreme yeteneği alınmış tohumlar, üreticinin tohum ayırma hakkını da elinden almaktadır. Böylece tüm dünyada konvansiyonel ürünlere göre daha verimli olmadığı ve daha çok pestisit tükettiği kanıtlanmış olan GDO‘lu tohumlar, temiz topraklarımızı ve üreticimizi, çokuluslu şirketlerin kar aracı haline getirecektir.

Sorunun bir diğer önemli boyutu, biyoçeşitliliğimizin ve çevresel değerlerimizin tahribidir. GDO‘lu ürünlerden olacak gen kaçışları, hem kültür bitkilerini hem de bunların yabani akrabalarını kontamine edecek; bu tabloya eklenebilecek yatay gen kaçışları ile doğada geri dönüşümü olanaksız bir süreç başlamış olacaktır.

Tüketici ve halk sağlığı açısından da tablo vahimdir. GDO‘lu ürünlerden işlenmiş gıda ürünlerinin sofralarımıza ulaşması, halkımızı daha da ağırlaşan alerjik reaksiyon, antibiyotik dayanıklılık, toksik etki, artan doğum anomalileri ve kısırlık gibi sağlık sorunları ile karşı karşıya bırakacaktır.

Oysa Avrupa Birliği, şirketlerin EFSA (Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi) üzerindeki artık gizlenemeyen etkilerin varlığına rağmen, topraklarının % 1‘inden az olan bölümünde, yalnızca bir GDO‘lu mısır türünün ekimine izin vermiş olup; Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Almanya ve Fransa‘nın peşpeşe gelen yasaklama kararlarıyla GDO‘lu ekim alanları 165 bin hektardan 105 bin hektara daralmıştır. Üstelik bu üretimin % 80‘i yalnızca bir ülkede, İspanya‘da gerçekleştirilmektedir. Önümüzdeki dönemde, halk ve çevre sağlığı ile kamu yararı odaklı bu yasaklamaları n artarak süreceği öngörülmektedir.

Bunun yanında Avrupa Birliği‘nde, içeriğinde % 0.9‘dan fazla GDO‘lu hammadde bulunan ürünlerin ancak etiketlenerek satışına izin verilmekte iken, halk sağlığı yanında, Türkiye‘nin kendine özgü kültür ve inanç yapısına saygı gösterilme gereği duyulmadan, GDO‘lu gıdaların serbestçe satışı gerçekleştirilmektedir.

Şimdi soruyoruz; bu Tasarı Taslağı kime hizmet etmektedir? Halkın GDO‘lu ürünlere hiçbir talebi yokken, halkın örgütlerinden gizlenerek, hangi amaç ve nedenlerle bu düzenleme gündeme getirilmektedir? ..

Sonuç olarak, ülkenin onurlu ve namuslu çiftçileri, tüketicileri, ekoloji örgütleri, ziraat, çevre, gıda mühendisleri, birlikleri, kooperatifleri, siyasi partileri, demokratik kitle örgütlerinin bu barbarlık yasasına karşı direnmeleri en temel haklarıdır. Ülkemizi açlık ile terbiye etmeye girişenlere karşı, bu yasansın meclis gündemine gelmeden geri çekilmesini talep ediyoruz.

Bu ülkenin genetik varlıklarını, biyolojik çeşitliliğini, tohumlarını korumak, toplumsal barışın, adaletin olmazsa olmaz ön koşullarıdır. Bu doğrultuda, hemen hiç vakit kaybetmeden, toplum olarak vekil ettiklerimize bir kez daha sesleniyoruz, şirketlerin geleceğini değil, doğa ve toplum için biyolojik geleceğimizi koruyun. Bir an önce biyogüvenlik altyapısını oluşturun, bu konuda bütçeden bir pay ayırarak ülkemizde genetik kirlenmenin önünü alın. Çiftçilerin daha nitelikli ve sağlıklı üretim yapmasına yönelik örgütlenmeleri geliştirin. Tüketici ve ekoloji örgütleriyle, doğru ve açık bir bilgi paylaşım sürecini başlatın. Toplumun onayını almadan, apar topar hazırladığınız bu yasaya, bu ülkenin gerçek sahipleri olan bizler direneceğiz. Yok oluşumuzu seyretmektense, kendi kaderimizi belirlemeyi tercih edeceğiz.

GDO‘YA HAYIR PLATFORMU BİLEŞENLERİ

-TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

-TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

-TMMOB Peyzaj Mimarları Odası

-TMMOB Mimarlar Odası

-TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Marmara Bölge Şubesi

-TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi

-Türk Tabibler Birliği

-Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF)

-Tüketici Örgütleri Federasyonu (TÖF)

-Tüketiciyi Koruma Derneği (TÜKODER)

-Tüketici Hakları Derneği

-Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği

-Çiftçi-SEN

-Ekoloji Kollektifi

-DOĞADER

-EKODER

-KESK Tarım Orkam-Sen -

- Nilüfer Yerel Gündem 21

-Gemlik Yaşam Atölyesi Derneği

-İçanadolu Çevre Platformu (İÇAÇEP)

-Marmara Çevre Platformu (MARÇEP)

-Ege Çevre Platformu (EGEÇEP)

-Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi

-Gürsel Tonbul Çiftlik İşletmeleri

-İmece Evi İmece Ekoköyü Dogal Yasam ve Ekolojik Çözümler Derneği

-Imece Ekoköyü Kooperatif Girişimi -

-Eskişehir Çevre Koruma ve Geliştirme Derneği

-Muratpaşa Dostları Derneği

- Konyaaltı Dostları Derneği

-Kibele Ekolojik Yaşam Kooperatifi

- PDA Pembe Domates Ağı

-Akçaeniş Köyü Çevre Kültür Kalkınma ve Dayanışma Derneği

-Kirazlı Ekolojik Yaşam Derneği

-Bornova Sivil Toplum Platformu (BORPLAT)

-Greenpeace Türkiye

-Sinop Çevre Dostları Derneği

-Doğu Akdeniz Çevre Bileşenleri

-Yeni İnsan Yayınevi

-Buğday Derneği

-Slowfood Yağmur Böreği Birliği

-Slowfood Fikir sahibi Damaklar Birliği -Slow Food Gençlik Gida Hareketi

-Slow Food Ankara Birliği -Slow Food Kars Birligi

-Boğatepe Çevre Yaşam Derneği

-Aromaterapi Derneği (AROMADER)

24 Haziran 2009 Çarşamba

Ölüm Tohumları - F. W. Engdahl

Bilgi

Ölüm Tohumları” kitabının yazarı Gazeteci F. William Engdahl’la birlikte Ulusal Biyo Güvenlik Yasa Tasarısı’nı değerlendiren Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer; “Genetiği değiştirilmiş ürünlerin ülkemizde üretilmesi ve tüketilmesine izin veren yasa tasarısının bu haliyle yasallaşması ülkemizin ve insanlığın lehine değildir” dedi.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Başkan'ı Kemal Özer'le birlikte basın toplantısı düzenleyen Ölüm Tohumları" kitabının yazarı Amerikalı Gazeteci F. William Engdahl; "Türkiye henüz tohumlarını kaybetmemiş olan bir ülke. Ulusal Biyo Güvenlik Yasa ile bu kaynaklarını bütünüyle kaybedebilir" dedi.

GDO'lu tohumları 'Ölüm Tohumları' olarak nitelendiren F. William Engdahl; "Bu tohumlar insanlığı ve insanların davranışlarının kontrol edilmesi için kullanılıyor. Kimileri bunlara bir komplo teorisi demektedir. Bunlar bir komplo teorisi değil komplodur. Rockfeller'in yeşil devriminin sadece adı yeşil kendisi dünya nüfusunu kontrol etmek ve bazı ırkları ortadan kaldırmak için çalışmaktadırlar. Genetik tohum üretici ve pazarlayıcısı mahşerin dört atlısı olarak tanımladığı Monsanto, DuPont, Dow AgroSciences ve Syngenta gibi uluslar arası şirketlerin tüm insanları ve diğer canlıların sağlık ve güvenliğini tehdit etmektedir" dedi.

GDO surecini bir kıyamet projesi olarak niteleyen Engdahl'in 1974 yılında Henry Kissenger hazırladığı çok gizli raporda 'Yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin" önerisinde bulunmaktadır. GDO projesi ile ilgili tüm olumlu söylemler sinsi ve yanıltıcıdır. Cartagena Biyogüvenlik Protokolü bu uluslararası şeytan şirketlerin ve özellikle Monsanto'nun bir tezgâhıdır.

Henry Kissenger'in, dönemin Amerikan başkanına hazırladığı bu raporun belki de en önemli noktalarından bir tanesi ise; aralarında Türkiye'nin de bulunduğu, A.B.D için bir yüksek tehdit unsuru olarak tespit edilen 13 ülkede gıdalar aracılığıyla kısırlığın arttırılması ve yaşlı nufüsun sistematik olarak bu ülkelerde egemen olmaya başlamasının planlanması var.

GDO'lu tohumların ekimi için başta devlet başkanlarına olmak üzere bir çok çevreye büyük rüşvetlerek ülkelerinde GDO'lu tohumların ekilmesi için ikna edildiğini iddia eden F. William Engdahl; "Bu konular başta olmak üzere GDO'Lu ürünlerin insan ve diğer canlıları olumsuz etkilediği ile ilgili GDO'lu tohum üreticileri başta olmak üzere GDO'yu savunan tüm taraflar bu tohumların insan ve diğer canlıları olumsuz etkilediği ile ilgili halka açık televizyonlarda her türlü belge ile tartışabilirim. GDO'nun faydalı olduğuna dair güçleri ve belgeleri yetiyor ise beni de ikna eyseler ya? Benimle hiç bir ortamda tartışmaya imkânları yok" dedi.

Engdahl, konuşmasında özellikle bir takım rüşvet ve uygunsuz yollarla bazı ülkelere bu GDO üreticisilerinin girmeye çalıştığına da işaret etti. Özellikle Almanya ve Fransa gibi ülkelerde halktan gelen direniş hareketlerinin ve baskıların neticesinde bu ülkelerde GDO'lu ürünlere itibar edilmediğini ve bunun da Türkiye, Macaristan gibi yeni pazarlara yönlenilmesine sebep olduğunu ifade etti.

GDO'lu ürünlerin hamile kadınların bebeklerini düşürmesine bile sebep olduğunu belirten Engdahl, konuşmasında ilginç bir örneğe de yer verdi. GDO'lu ürünler üreten bir firmanın kafeteryasında, çalışan personele GDO içeren ürünlerin satışının yasak olduğunu ifade etti.

F. William Engdahl basın toplantısında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanı Köksal Totan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHP lideri Deniz Baykal, MHP lideri Devlet Bahçeli, Saadet lideri Numan Kurtulmuş gibi siyasetçilere ulaştırılmak üzere Ölüm Tohumları kitabını imzaladı.

Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Genel Başkanı Kemal Özer ise şu görüşleri dile getirdi: “Siyasi iktidar bir süredir, ‘Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı’ kanunlaştırılması çalışmalarını yürütüyor. Ancak söz konusu yasa tasarısının paylaşılması bir yana kamuoyundan ve talep edenlerden gizleniyor. Bu durum demokratik geleneğe aykırıdır ve işlemekte olan bu süreç, yasanın kendisi gibi doğru değildir.

Bazı çıkar çevrelerinin iddia ettiği gibi ülkemizin ve dünyanın hibrit, transgenik, modifiye olarak da adlandırılan genetiği değiştirilmiş gıda ürünlerine asla ihtiyacı yoktur. Çünkü GDO’lu ürünlerin -iddia edildiği gibi- açlığa çözüm olmadığı ve daha fazla verim getirmediği bugün için inkârı imkânsız bir gerçektir.


GDO’lu ürünlerde gizlenen asıl gerçek; insanlığın ortak mirası olan tohumların sayıları on dolayındaki şirketin mülkü haline getirilerek, tüm insanlığın birkaç şirketin insafına terk edilmesidir. Bu terk ediş, bağımlılık, sömürü ve çağdaş köleliğin habercisidir.

Arjantin, Meksika, Bangladeş, Kanada, Çin, Etiopya, Almanya, Fransa, Kenya ve Türkiye gibi ülkelerde resmi ya da gayri resmi olarak (yıllardır) ekimi yapılan GDO’lu tohumlar; ürünlerin lezzetini bozmuş, tozlaşma gibi yöntemlerle bazı bitki türlerini imha etmiş, kimi böcek türlerini yok etmiş, bazılarını ise “kene” de olduğu gibi, ölüm makinelerine dönüştürmüştür.


Verimliliği artırdığı iddia edilen, yeni kısır tohumlardan ekilen bir buğdayın başağından 16 dane elde edilebilirken, halen bir daneden en az 300 dane verebilen buğday türleri mevcuttur. Şayet amaç açlığa çözüm üretmekse -ki bu sadece bir gerçeği örtmek için uydurulmuş yalandır- bire 16 veren tohum değil bire 300 veren tohumların ekilmesi gerekmez miydi?


Asıl amaç: İnsanı değiştirmek, yönlendirmek ve yönetmek, dahası “terbiye etmektir.” Bu nedenle GDO çalışmalarının reddedilmesi ve bütün canlı neslinin devamı için olmazsa olmaz doğal tohum kaynaklarının korunması bütün insanların ortak görevidir.


Zira bizler bu tohumları, dedelerimizden sağlam olarak miras aldık ve yine sağlam şekilde çocuklarımız ve torunlarımıza devretmekle mükellefiz. Aksi halde bu ağır yükün hesabını veremeyeceğimiz ortadadır.


Biz inanıyoruz ki;
iktidar, muhalefet, bilim adamı, bürokrat, basın, sivil toplum örgütü mensupları kısacası herkes; Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, Dünya Tarım Örgütü, BM ve IMF’nin dayattığı ve yasalaşması için uyguladığı baskıya karşı dik duracak, bu tasarının yasalaşmaması ve GDO’lu tarım yerine doğal (organik) tarım yapılması için güç birliği yapacaktır.


Bu güç birliği şarttır. Sözde uluslararası bu örgütler, iddia ettikleri gibi insanlığın değil, emperyalist küresel sermayenin çıkarları için çalışmakta, hatta bu sermaye tarafından atanan kişilerce yönetilmektedirler. Bütün insanlık, bu güçlerin düzenleme ve baskıları ile küresel kölelere dönüştürülmek istenmektedir ve hatta büyük oranda dönüştürülmüştür.


Bütün insanlık ve insanlığın besin kaynağı gıdalar hatta hayvanlar, bu kişi ve kurumların elinde birer ilaç maymununa dönüştürülmüştür. Şimdi yapılan, ‘açları doyurma’ kılıfıyla bütün insanlığı açlığa mahkûm etme ve bağımlı köleler haline getirme projesidir. Bu çirkin proje bütün bir insanlığı kıyamete sürüklemektedir.


Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek son yaptığı açıklamada ''Ulusal Biyogüvenlik Kanun Tasarısı”nın imzaya açıldığını belirterek, tasarıyı hazırlama gerekçelerini “dünyada gelişen teknolojiler sebebiyle ulusal biyogüvenlik konusunun yeni baştan ele alınması gerektiği” şeklinde açıklamıştı. Çiçek açıklamasında, “Kanunun yürürlüğe girmesiyle genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimine izin verilmesinin önü açılmış olacak. Genetiği değiştirilmiş bitkiler ancak üretim hakkını elde edebilecektir. Bebek mamaları ve küçük çocuk ek besinlerinde kullanımı yasaklanacaktı r” demişti.

Burada sorulması gereken soru şudur? GDO’lu ürünler tüketen bir annenin sütü ile beslenen bebeği, GDO’lu ürünlerin zararından nasıl koruyacaksınız? Anne babasıyla aynı sofradaki GDO’lu ürünleri tüketen bebek ve çocukları, bu kötü etkilerden uzaklaştırabilecek misiniz? Bunu nasıl yapacaksınız?


Bebekleri koruma söylemi
de açıkça göstermektedir ki, GDO’lu ürünlerin zararlarını siyasetçiler de gayet iyi bilmektedirler. Ancak şu iyi bilmelidir ki: bebekler, korunuyormuş gibi gözükülerek korunamazlar. Unutulmamalıdı r ki GDO’lu ürünler, midemize gıdalarla atılan misket bombalarıdır.


Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi
olarak genetiği değiştirilmiş hiçbir organizmanın bırakınız ülkemizde ekilmesini, dünyanın hiçbir yerinde de ekilmesine rıza göstermemekteyiz. İnsanlığın ortak mirası olan tohumları, uluslararası şirketlerin insafına ve tekeline asla bırakamayız. Çünkü kısırlaştırılmış GDO’lu katır tohumlar ve bunlardan elde edilen ürünler, insanlığın geleceği için büyük bir risk ve tehdittir. .


Aynı tehdit
, bu dünyayı birlikte paylaştığımız ve onlar olmaksızın insanın yaşamının mümkün olmadığı doğa, bitkiler ve hayvanlar için de geçerlidir. Yine tohumlar da bir ülkenin tek başına mülkü değildirler. Herhangi bir tohumda, bütün insanlığın hakkı, hatta bütün canlıların hakkı vardır. Örneğin yalnızca bir yaban hardalından beslenen bir bitkinin, nesepsiz kanola tarafından tozlanarak, bütünüyle ortadan kaldırılması sebebiyle bazı canlı türleri yok olup gitmekte ve bu sayede zincirin belki de çok önemli bir halkası koparılarak, dünya felakete sürüklenmektedir. Kaldı ki koparılan halkanın sayısını tahmin etmek bile güçleşmiştir.


Türkiye’nin yapması gereken şey, genetiğe müsaade etmek değildir. Hatta Türkiye kimilerinin ifade ettiği gibi, ‘bizde ekilmesin de nerede ekilirse ekilsin’ de diyemez. Bu sorumlu bir davranış olmaz. Onun zararı sadece bizi değil, bütün dünyayı bulur ve bulmaktadır. Düşününüz, Amerikalı çocuklar kanser olurken, bizim çocuklarımız olmuyor mu? Amerikalılar obeziteye dûçâr giderken, gidişat bizde de aynı değil midir?


Bu konuda, ‘GDO’lu ürünlerin ürün etiketlerine ürünün menşei yazılsın ve böylece tüketici istediğini tercih etsin’ diyenler bile, ömürlerinde tükettikleri hiçbir ürünün etiketini baştan sonra okumamışlardır. Peki, okudukları takdirde bir şey değişecek midir? Kaç kişi bu etiketlerde yazan ifadelerin anlamını ya da kaynağını bilmektedir?


Artık gıdaların herhangi bir ülkesi yoktur. Hemen her türlü gıda, aynı gün dünyanın bir başka köşesine seyahat edebilmektedir. Bu yüzden yapılması gereken tek şey, GDO'yu bütünüyle yasaklamaktır. Aksi durum tartışmasız ülkenin ve insanların birkaç şirketin kölesi haline getirilmesi demektir.


Öte yandan 5179 sayılı Gıda Kanunu hakkında açılan davayı değerlendiren Anayasa Mahkemesi, söz konusu kanunun bazı maddelerini iptal edip yürürlüğünü durdurduğu ve Resmi Gazete’nin 11 Haziran 2009 tarihli nüshasında yayınladığı gerekçeli kararında; ‘GDO'lu ürünlerin kanser, hipertansiyon, osteoporoz, dolaşım ve sindirim bozuklukları hastalığına sebep olduğu’nu belirterek tarihi bir karar imza atmıştır. Yüksek mahkeme, bu kararıyla GDO'yu yasalaştıran, Ulusal Gıda Biyogüvenlik Yasa Tasarısı'nın da önünü kapatmaktadır.


İnanıyoruz ki, siyasi irade
Ulusal BiyoGüvenlik Yasa tasarısında ısrarcı olmayacaktır. Başbakanın GDO’nun zararlarını göz ardı edeceğine ihtimal dahi vermiyoruz. Her şeye rağmen yasalaştırılsa bile, biliyoruz ki muhalefet partileri ortak bir kararla konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklardır. AYM’nin görüşü bellidir ve 7 kamu görevlisinin kararlarına mahkûm edilecek bir yasal düzenlemeye AYM vize vermeyecektir.


Türkiye’de akliselimin galip gelerek, bu kirli oyunun bir parçası olmayacağına ve dünyanın en zengin tohum ve florasını küresel güçlerin emrine vermeyeceğine inanmak istiyoruz. Bunun engellenmesi için de var gücümüzle mücadele ediyoruz ve mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.


Türkiye’ye bir çağrıda bulunarak diyoruz ki
: Geliniz uzun süre tartıştığımız dünyanın en bakir ve verimli arazisi olan mayınlı bölgeyi; devlet, çiftçi, sivil toplum işbirliği ile “doğal tohum üretim çiftlikleri”ne dönüştürelim. Hem siyasi tartışmalar bitsin, hem ülke rahat etsin, hem de ülkemiz tohum şirketlerinin kölesi olmaktan kurtarılsın. Böylece bütün ülkeye hatta insanlığa örnek bir model sunalım. Haydi Türkiye, şimdi sana yakışanı yapma zamanı!”



15 Haziran 2009 Pazartesi

Sahipsiz hayvanlara yuva

Haber

Barınak Gönüllüleri Derneği'nin, sahipsiz hayvanların güvenilir bir yuva bulması için hazırladığı sitedeki tüm hayvanlar ücretsiz olarak, iyi bakılmaları ve sevgi görmeleri karşılığında verilmektedir.

www.yuvaariyoruz.org

11 Haziran 2009 Perşembe

Çocuklarla Ekoloji - Gökkuşağı

Mektup

Kaynak: erol scott <erolbenjamin@yahoo.com>

(Konunun çocuklarla ilintili boyutları http://masaliz.blogspot.com/ sitesinden yürütülecek olsada, burada hatırlatma yapmadan geçemiyoruz: "Biz bu gezegendeki yolculuğumuzu yavaş yavaş tamamlarken gelecek nesilleri de unutmayalım" diye..)

Çocuklarla proje yurutmeye baslayan Gökkuşağı grubunda proje adlarini çocuklar koysunlar istenmiş ve çocuklara şöyle bir çağrı yapılmış:

Asagida Özlem'in, ekoloji hocasina Anadolu da kritik olacak turler hangileri diye sorduğu anlaşılıyor. Bu turleri arastirarak hatta baska kritik turlerde arastırılabilinir belki...
Nesli tukenmekte olanlar da olabilir.
Burada amac cocuklara kendilerini yakin bulabilecekleri bir hayvan bulabilmek.
Bu hayvanlari onlarla tanistirirken besine zinciri ve ekolojide her canlinin yerinin oldugundan soz etme sansimiz var. Gerektiginde iclerinden birini onlara sectirerek proje adi bulabilirz.
Size bir suru arastiracak konu:))
Sizin onerileriniz neler?

Çcoklardan biri olan Özlem'den gelen mesaj:

salamandra salamandra(benekli semender)
neurergus strauchi
geronticus eremita(kelaynak kuşu)
pyrus serikensis(yaban armudu)
liguidambar orientalis(sığla ağacı)

sğla ağacı çok önemli bi tür dünyada sadece bizde ve arjantinde war ama arjantindeki tükenmek üzereymiş bizdekilerde sizin oralarda çok yaygın bulunurmuş parfüm yapımında falan kullanıldığı için çok harcanıomuş...

hocam özellikle şunu belirtmemei istedi en önemli die bir tür yoktur hepsinin yok olması bir yerden ekolojiyi etkiler lütfen bunu çocuklara iyi aşılayın dedi
bide bn kaplan kelebeğini düşündüm oda güzel we özel bi canlı:)

öperim...

9 Haziran 2009 Salı

Yapılaşma ve Bodrum'un son hali

Haber

Belediyeler arasında inşaatlarla elde edilen gelir kaynağı (başı boş bırakılarak göz yumulan) yarışının gün geçtikçe yapılaşmaya olan tesiri ile gelinen noktalarda hep en yıkıcı örneklere bile hala seyirciyiz. Sanki böyle yaşamaktan bir türlü vazgeçemiyoruz.

Bilime ve üniversitelerin yaptığı çalışmalara değer verilmiyor.

"Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Planı" iptal edilmişken hala bu yıkıma parçalı başka yollar aranabiliyor !

Kaynak: Radikal 09/6/9 "Bodrum 44 yılda böyle betonlaştı"

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=939676

..

BELİRSİZLİK TEDİRGİN EDİYOR

Mimarlar Odası Bodrum Temsilcisi Mahmut Yıldırım, geçmişte çok sayıda plan yapıldığını ve bunların hepsinde bakanlıkların ‘erk’i kendi eline almak arzusu olduğunu belirterek, “Ancak bunların tamamı daha sonra yargıdan dönmüş” dedi. Bodrum'da mevcut planlı arsalar arasında vatandaş elinde çok az arsa kaldığını kaydeden Yıldırım, “Bundan sonraki planmalar kamu eliyle yapılacak. Bu planmaların ne olacağına yönelik belirsizlik insanları tedirgin ediyor” diye konuştu. Planlama yetkisinin Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda olmasının, buraların çok yakın bir zamanda birilerine tahsis edileceği izlenimi yarattığını kaydeden Yıldırım, “Dönüşüm adı altında hazırlanan projeler, tedirgin edici hale geldi. Bunun olumsuz örnekleri birçok yerde görüldü. Yapılaşma ile ilgili yaşanan kaotik ortam ise şimdiye kadar birçok çıkarcıyı harekete geçirdi” dedi.

BİRİLERİ GELİP KAÇAK YAPI KURAR

Yalı Belediyesi sınırlarında Gökova'ya doğru olan bölümün kaçak yapılaşmayla dolu olduğunu kaydeden Yıldırım, “Bu bölge 15 yıl kadar önce ‘Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi’ ilan edildi. Burası 15 yıl boyunca plansız bırakıldı. Bu vatandaşa ‘ev yapmayın’, ‘çocuk doğurmayın’, ‘iş kurmayın’ demek oluyor. Siz 15 yıl boyunca burayla ilgili birşey yapmazsanız birileri de çıkıp burada kaçak yapılar kuruyor” diye konuştu.

..

YAPILAŞMA ARTIK DURMALI

Bodrumlu Gönüllüler Derneği üyesi, Mavi Yol Girişimi Kolaylaştırıcısı Filiz Dizdar ise yapılaşmanın çok uzun yıllardır Bodrum'un sorunu olduğunu kaydetti. Bodrum Yarımadası'nda çok ciddi altyapı sorunları yaşandığını belirten Dizdar, “Bu yapılaşmanın artık bitirilmesi, durdurulması, bir revizyon planının yapılması gerekiyor. Ayrıca tüm altyapı çalışmaları bitirilip, tarım alanları, sulak alanlar gözetildikten sonra yapılaşmanın ne oranda yapılacağına karar verilmeli. Bir şekilde durup, bakmak lazım” diye konuştu. Bodrum'da beldelerin su ihtiyacını tamamen yeraltı sularıyla giderdiğini kaydeden Filiz Dizdar, “Yeraltı kuyuları kapatılsa müthiş bir su sıkıntısı yaşanacak. Yetersiz suyumuz olmasına rağmen yapılaşma hızla devam ediyor. Ormanları yakıyoruz, yeraltı sularını tutacak yutakları yok ediyoruz. Ya yakıyor ya yaktırıyoruz. Bunun yanında sulak alanları yok ediyor, yapılaşmaya açıyoruz. Bir taraftan çok değerli şeyleri yok edip bir yandan yapılaşma sürüyor. Denge nasıl sağlanacak bilemiyoruz” diye konuştu.

BELEDİYELERİN ÇEKİŞMESİ

Bodrum'un tüm beldelerinde yapılaşma sorunu olduğunu sözlerine ekleyen Dizdar, bu duruma belediyelerin çekişmesinin de katkısı olduğunu kaydetti. Dizdar, “Belediyeler gelirlerinin büyük bölümünü inşaattan sağlıyor. Belediyeler arasındaki yapılaşma, bu rekabette etken. Bu durumun artık durulması lazım. Bilim insanlarının, üniversitelerin yaptığı çalışmalar değerlendirilmeli. Bodrumlulara da sorularak bundan sonrasının planlaması yapılmalı” dedi. Bakanlar Kurulu'nun Yalıkavak, Gündoğan ve Göltürkbükü'nü Turizm Merkezi ilan etmesine de kuşkuyla baktıklarını dile getiren Filiz Dizdar, “Daha önce çıkarılan ‘Muğla- Bodrum Yarımadası Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi Planı’ açılan davalar sonucu iptal edildi. Şimdi 3- 4 bölge turizm bölgesi ilan ediliyor, bu da yargıdan dönecektir” diye konuştu. (dha)

3 Haziran 2009 Çarşamba

Hayvan hakları bildirgesi

Kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/Hayvan_Haklar%C4%B1_Evrensel_Beyannamesi

15 Ekim 1978'de Paris UNESCO evinde ilan edilen Hayvan hakları evrensel bildirisi.

1. Bütün hayvanlar yaşam önünde eşit doğarlar ve aynı var olma hakkına sahiptirler.

2. Bütün hayvanlar saygı görme hakkına sahiptir. Bir hayvan türü olan insan , öbür hayvanları yok edemez. Bu hakkı çiğneyerek onları sömüremez. Bilgilerini hayvanların hizmetine sunmakla görevlidir. Bütün hayvanların insanca gözetilme, bakılma, ve korunma hakları vardır.

3. Hiçbir hayvana kötü davranılamaz, acımasız ve zalimce eylem yapılamaz. Bir hayvanın öldürülmesi zorunlu olursa, bu bir anda, acı çektirmeden ve korkutmadan yapılmalıdır.

4. Yabani türden olan bütün hayvanlar, kendi özel doğal çevrelerinde karada, havada ve suda yaşama ve üretme hakkına sahiptir. Eğitim amaçlı olsa bile özgürlükten yoksun kılmanın her çeşidi bu hakka aykırıdır.

5. Geleneksel olarak insanların çevresinde yaşayan bir türden olan bütün hayvanlar uyumlu bir biçimde türüne özgü yaşam koşulları ve özgürlük içinde yaşama ve üreme hakkına sahiptir.

6. İnsanların yanlarına aldıkları bütün hayvanlar doğal ömür uzunluklarına uygun sürece yaşama hakkına sahiptir. Bir hayvanı terk etmek acımasız ve aşağılık bir davranıştır.

7. Bütün çalışan hayvanlar iş süresi ve yoğunluğunun sınırlandırılması ve güçlerini artırıcı bir beslenme ve dinlenme hakkına sahiptir.

8. Hayvanlara fiziki ya da psikolojik bir acı çektiren deneyler yapmak hayvan haklarına aykırıdır. Tıbbi, bilimsel, ticari ve başkaca biçimlerdeki her türlü deneyler için de durum böyledir.

9. Hayvan beslenmek için yetiştirilmişse de bakılmalı, barındırılmalı, taşınmalı, ölümü de acı çektirmeden ve korkutmadan olmalıdır.

10. Hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır.

11. Zorunluluk olmaksızın bir hayvanın öldürülmesi yaşama karşı suçtur.

12. Çok sayıda yabani hayvanın öldürülmesi demek olan her davranış bir soykırım, yani bir suçtur.

13. Hayvan ölümüne de saygı göstermek gerekir. Hayvanın öldürüldüğü şiddet sahneleri sinema ve televizyonda yasaklanmalıdır.

14. Hayvanları koruma ve savunma kuralları, hükümet düzeyinde temsil olunmalıdır. Hayvan hakları da insan hakları gibi yasayla korunmalıdır.

Örnekler:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Hayvanlara_Etik_Muamele_%C4%B0%C3%A7in_M%C3%BCcadele_Edenler

1 Haziran 2009 Pazartesi

Hayvan hakları ve Haytap

Haber

(Dün yazılan aşağıdaki bu haber ve yorum, şimdilik sadece bir iddia haline düş-müş durumda, çünkü kaynağımız sadece İnternet.. Dolayısıyla bu haber -sitedeki diğer tüm haberler gibi- herhangi bir suçlama içermemektedir!) 2 .Haziran-15:01
(Bazı ilginç -çelişkili iddialara dönüşen- haberler ve açıklamalar İstanbul sitesinde izlenecektir.)

2010 İstanbul projesi öncesi belli belirsiz bir katliam sürüp gidiyor ve aşağıdaki olay şok edici.

Sokak köpekleri ve Ebru

Kimlikleri belirsiz bazı sivillerin anlamsız saldırısına uğrayarak (felç edilmiş) can çekişir durumda Taksim parkına terkedilen Ebru isimli muhlis köpeği, The Marmara oteli kapısındaki yaşantısıyla hepimiz yakınen çok iyi tanıyoruz. Bu çok şaşırtıcı saldırı neticesinde, onu ne yazık ki artık üzücü bir şekilde kaybetmişiz.

Ebru kadar tanıyamasakta diğerleri içinde olup biteceklere (özellikle gelecek şu 9 ayda) karşı göz yummayı sanki farkında olmadan sürdürüyoruz.

Hayvan haklarını toplumuza kazandırmaya ve bu çerçevede yasal önlem almaya çalışan oluşumlar ise boş durumuyor. Onlarımı merak ediyorsunuz? Lütfen http://www.haytap.org gibi organizasyonları (bilgi almak için) izleyiniz.

İnsan gibi her canlının yaşama hakkı için bu tartışma süreçlerinde seçtiğiniz makul bir dayanışma yoluna katılınız. Çünkü bazı insanlarımızın hayvanlara yaptığı eziyetler gerçekten hiç anlaşılır gibi değil!

http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/05/21/kopegi.otomobile.baglayip.gaza.basti/527535.0/index.html



27 Mayıs 2009 Çarşamba

Hasankeyf ve Dicle Vadisi - UNESCO Dünya Mirası İlan Edilsin!

İnternet üzerinde dolaşan bir mektup üzerinden kısa bir okuma:

Ülkemizde (yeterince araştırılmadan) olmadık yerlere * yapılan sayısız (hesapsız) barajın, doğaya genel olarak verdiği zarar, (rızası alınmayan) yerel halkın gözüyle de yeterince yaşanılarak öğrenilmiştir. Bir çok barajın, ülkemizin özellikli * doğasına (faunasına, tarihine, jeolojisine) ^^ nasıl aykırı kaçtığı ve farklı yörelerin eşsiz özelliklerini nasıl yokettiği ortadadır.

Ayrıca uzun dönemli sanılan o baraj fizibilitelerinin de, ne kadar gerçek dışı kalabildiği artık bilimsel olarak fazlasıyla anlaşılmış durumdadır.

(* Araştırmaya değer çeşitli gizli potansiyeller barındırması nedeniyle, bazı doğa parçaları çok değerlidir. Merak edenlerle ^ sitesi üzerinden tartışılır.)

^http://yinelenebilirenerji.blogspot.com/2009/06/barajlar-ve-tekrarlanan-buyuk-hatalar.html

^^Türkiye'deki barajlarla kuş türlerimizin 1/4'ünün hızla yok olma sürecine girmiştir.

Hatta alttaki mektup örneğindeki gibi, önemli bir kültürel mirasla ilgili olarak böyle bir çağrı noktasına kadar gelinmiş olması, ayrıca bir çok vatandaşımızın konudan olumsuz etkilendiği, yakın geçmişteki basın kaynaklarından ve söz konusu yerde düzenlenen etkinliklerde dile getirilen ifadelerden sanırım açıkça izlenebilmektedir.

Ayrıca 5 Milyar $'lık bir yatırımla bu barajın 5 katı enerji üretiminin olası olduğu çözümler daha çok araştırılmalıdır.

Böyle iç içe yorumlarla konuyu izlemek ve süreci okumak, yine sizlere bırakılmış durumda..

Mektup

Kaynak: İnternet

Hasankeyf ve Dicle Vadisi UNESCO Dünya Mirası İlan Edilsin!

Sayın Recep Tayyip Erdoğan
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı
Ankara

Bilgi: Sayın Angela Merkel
Almanya Federal Cumhuriyeti Başbakanı
Berlin - Almanya

Bilgi: Sayın Werner Faymann
Avusturya Cumhuriyeti Başbakanı
Viyana - Avusturya

Bilgi: Sayın Hans-Rudolf Merz
İsviçre Konfederasyonu Başbakanı
Bern - İsviçre

Türkiye'nin güneydoğusunda Dicle Nehri kıyısında tarihi bir kent olan Hasankeyf, en azından 10 bin yıllık geçmişiyle bugün de yaşamaya devam ediyor. Dicle Vadisi, Hasankeyf ve onu çevreleyen 300'den fazla arkeolojik alanla, tarihöncesi zamanlardan günümüze uzanan insanlık birikimine ayna tutuyor.

Dicle Vadisi, Fırat kaplumbağası gibi birçok endemik ve küresel ölçekte nesli tehlike altında canlı türüne ev sahipliği yaparak el değmemiş doğasını hâlâ koruyor.

Ne var ki Ilısu Baraj Projesi, Dicle Nehri ve kollarından oluşan 400 kilometrelik doğal nehir yatağını ve Hasankeyf başta olmak üzere vadiyle iç içe geçmiş everensel değer taşıyan doğa ve kültür mirasını yok edecek.

  • Tarihi kent Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin el değmemiş doğasıyla birlikte, dünya ölçeğinde eşsiz bir örnek olup UNESCO'nun 10 Dünya Mirası kriterinden 9'unu sağladığını göz önünde bulundurarak,
  • Dicle Nehri ve kollarının oluşturduğu benzersiz nehir ekosisteminin doğal açıdan uluslararası öneme sahip olduğunu hatırlatarak,
  • En azından 20 farklı kültürün izini barındıran Hasankeyf'in, insanlığın sahip olduğu en eski kentlerden birisi olduğunu dikkate alarak,
  • Doğal ve kültürel mirasımızı gelecek nesiller için korumanın ortak sorumluluğumuz olduğuna inanarak,
  • Hasankeyf'i ve Dicle Vadisi'ni olduğu gibi korumak suretiyle Türkiye'nin kalkınması için daha iyi ve daha fazla seçenekler yaratabileceğimizi dikkate alarak,

Aşağıda imzası olan ben, Türkiye Cumhuriyeti adına Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'dan;

1. Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nin UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak koruma altına almasını,

2. Ilısu Barajı Projesi'nin iptal etmesini

talep ediyorum.

Arz ederim.

Deniz ve Çocuk Şenliği-5 Haz-Ortaköy

Haber

5 Haziran Dünya Çevre Günü

“ortaköy’de şenlik var!”
herkes susuyor,
minikler konuşuyor

STH organizasyonlarının en neşeli, en anlamlı ve belki de en benzersizi bu yıl Ortaköy’de.

III. Konuşan Balık Deniz ve Çocuk Şenliği bu yıl yine 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde STH-Beşiktaş Belediyesi işbirliği ile Ortaköy meydanında miniklerle buluşuyor.

Her yıl biraz daha büyüyen şenlik bu yıl Beşiktaş ve çevre ilköğretim okullarından gelecek 500’ü aşkın miniğin katılımıyla gerçekleşecek.

Yine tüm yarışmalar slogan, fotoğraf, resim) etkinlik alanında ve canlı olarak yapılacak. Yine minikler hazırladıkları deniz sunumları ile büyüklere denizleri anlatacaklar. Serbest kürsüden Ortaköy ahalisine diledikleri gibi seslenecekler…

Şenlik İçeriği

· Açık Hava Fotoğraf Sergisi

· Sualtı Temizlik/Örnekleme Çalışmaları

· Envanter Çalışmaları

· Canlı Performanslar

· Deniz sunumları

· Serbest Kürsü

· Resim Yarışması

· Fotoğraf Yarışması

· Slogan Yarışması

Her STH organizasyonunda olduğu gibi etkinlik birimlerinde yer almak için Etkinlik Katılım Formu doldurulması gerekiyor.

Etkinlik akış programı ve hazırlık toplantısı tarihi önümüzdeki günlerde duyurulacak.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

"Yavaş Şehir" projeleri

Haber

Kaynak: Arkitera

İzmir'in Urla, Çeşme, Karaburun gibi bölgelerini kapsayan yarımadasındaki doğa, kültür ve tarihi dokusunu en iyi şekilde koruyarak gelişimine katkıda bulunmak için İzmir Büyükşehir Belediyesi ulusal bir yarışma açmıştı. Yarışmada birinci, ikinci, üçüncü olan ve mansiyon ödülü alan projeler birer kitap haline getirilerek bölgeye ilgi duyabilecek potansiyel yatırımcı kuruluşlara gönderilmeye başlandı.

Birinci olan projede gastronomi turizmi özel bir yer tutuyor. Fransa'nın Bordeaux, İtalya'nın Toscana bölgesinin tarih, kültür ve sanat yanında şarabın tanıtımı sayesinde tanınırlıklarının arttığına dikkat çekiliyor. Yarımada'da da yöresel lezzetlerin araştırılacağı turlar aşçı okulları, bağbozumununa yardım gibi etkinliklerle gastronomi turizminin lokomotifi şarap, zeytinyağı ve peynirin öne çıkarılacağı çalışmalar öneriliyor.

Bunun için de fast food'a karşı geliştirildiğini düşündüğüm İtalya'daki slow food movement (Yavaş Yemek Hareketi) ve Slow City (Yavaş Şehir) projeleri öneriliyor. Logosu salyangoz olan "Yavaş Şehir"in felsefesi insanların hayatlarını çok değiştirmeden turizme yönelik beşeri ve sosyal sermayenin değerlendirilmesi olarak özetlenebilir. Böylece yöresel mutfak korunurken bitki, tohum, hayvancılık, tarım ve çiftçiliiğin nesilden nesile aktarılarak muhafaza
edilmesi amaçlanıyor.

Birinciden çevreci projeler

Birinci olan projenin önerileri içinde farklar ve tadların yanı sıra rüzgâr enerjisi ile sakız bitkisinin üretim alanlarının eşleştirilerek temiz ve sürdürelebilir çevre yaratmayı amaçlayan "sakız esintisi projesi", jeotermal kaynaklı bölgesel sağlık merkezleri, kür ve turizm, yaşlı ve engelliler için turizm, medikal turizmi konu olan "yaşamda sağlık" gibi çeşitli projeler ve öneriler bulunuyor.

Yılda en fazla üç-dört ay kullanılan yazlık konutların 12 ay değerlendirilmesine yönelik öneriler, bölgede kurulacak üniversite ve bilişim vadilerinin ulaşım ve iletişim alt yapısı için hızlı tramvay ve deniz otobüslerinden, bilgi havuzlarının oluşturulacağı koordinasyon merkezlerinin kurulması, bir bölgeye gidince diğer bölgeler hakkında da bilgiler vererek turiste gitme arzusu uyandıracak kırmızı kuleler projeleri ya da Avrupa'da bir çok örnekleri görülen kanallar ile yarımadanın körfezlerini birbirine bağlamak gibi pek çok ilginç projeyi yarışmacılar sunmuş durumda.
Antik çağlarda Asya Olimpiyatları yapıldığı için Antik çağın Paris'i olarak anılan Teos'tan (Seferihisar- Sığacık) dünyanın en eski limanı ve zeytinyağı üretim merkezi Klazomenai'ye (Urla- İskele) Erythria'ran (Çeşme) Lebedos'a (Gümüldür) tarihteki en ünlü 12 İyon sahil kentinden dördünü barındıran yarımada, yeniden dünyanın çekim merkezi olmaya hazırlanıyor. Yatırımcıların dikkatine. Servet kaybı 52 trilyon dolar

İzmir'de geçen hafta yapılan konferanstan aktardığım bilgiler hayli ilgi çekti. Ancak yer darlığı nedeniyle bazı rakamları tam verememiştim. Gerçekten çok önemli olan bu bilgileri konuşmacılardan sevgili Osman Ulagay'ın gönderdiği ek bilgilerle tazeleyelim:
1980'de dünya Gayri Safi Yurt İçi Hasılası (GSYH) toplamı 10 trilyon dolar iken dünyadaki finansal varlıkların toplam değeri 12 trilyon dolar idi.

McKinsney Institute'un araştırmasına göre 2007 sonunda ise dünya GSYH'sı 5.5 kat artarak 55 trilyon dolara yükselmişti. Buna karşılık küreselleşmenin yarattığı rüzgârla finansal varlıkların değeri 16 kattan fazla artarak 196 trilyon doları buldu.

Ulagay, şimdi bu şişen balonun söndüğünü ve gayrimenkul fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanan servet kaybının da etkisiyle, krizden bu yana toplam servet kaybının 52 trilyon doları bulduğunu söylüyor. Yani dışarıdan artık rüzgâr beklemek hayal.

Zeytincilik Kanunu

Haber ve Alıntı Yorum

Kaynak: Facebook

23/05/2009

KURNAZLAR!

Özer Akdemir

Zeytincilikle alakası olmayan vekiller, zeytin tarımını yok etmek için yasada değişiklik yapmak istiyor.

Anayasa Mahkemesi’nin 5177 sayılı Maden Yasası’nın bazı maddelerini iptal etmesinin ardından maden tekelleri yeni arayışlara girdiler. Hükümet üzerinde yoğun bir baskı oluşturdukları bilinen madenci lobisi, Anayasa Mahkemesi’nin bu kararını adeta önlerine gelen bir fırsat gibi değerlendirme çabası içerisinde. Maden lobilerinin ilk hedefleri ise yıllardır bir türlü aşamadıkları Zeytincilik Kanunu.

Bir grup milletvekili, Zeytin Yasası’nda değişiklik yapılması için 6 Mayıs 2009’da TBMM Başkanlığı’na teklif verdi. Teklif, Tarım Komisyonu Başkanı AKP Adana Milletvekili Vahit Kirişçi, AKP Adana Milletvekili Haluk Özdalga ve AKP Kütahya Milletvekili Soner Aksoy tarafından verildi. Teklifi veren milletvekillerinin seçildikleri kentlerin hiçbirinde zeytincilik yapılmaması da dikkat çekici. Yasadaki değişikliğin kılıfının ise Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü bünyesinde gerçekleştirilmesi düşünülen bir proje olması planlanıyor.

ZEYTİNİN ÖLÜM FERMANI

Hayat Televizyonu’nda yayınlanan Çepeçevre Yaşam programının Zeytincilik Kanunu’nda yapılmak istenen bu değişiklikle ilgili çekimlerine katılan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Yönetim Kurulu Üyesi Murat Narin, değişiklik önerisinin anayurdu Anadolu olan zeytinciliğin Türkiye’deki ölüm fermanı olduğunu söyledi.
Narin, gelinen noktanın ülkenin son yıllardaki yağma, işgal ve talanı ile ilgili olduğuna dikkat çekti.

ÖNERİ 5-6 SATIRLIK AMA...

Madencilerin Maden Kanunu’nu yeniden çıkarmak gibi bir kaygı içerisine girdiklerini aktaran Narin, Zeytincilik Kanunu’nu değiştirmek istemelerinin de bu düşüncenin bir ürünü olduğunu söyledi. Türkiye’deki madencilerin lobisi olan Madencilik Sektörü Başkanlar Konseyi Birliği’nin Tarım Bakanlığı’na, “eğer madenler işletilecek olursa bunun zeytinlik alanlara toz-toprak vs. etkisinin bilimsel olarak araştırılması” gibi bir proje ile gittiğini aktaran Narin, bakanlığın da bunu ‘gereğinin yapılması için’ Bornova Zeytincilik Araştırma Enstitüsü’ne havale ettiğini kaydetti. Enstitüde yapılan toplantıya katılan Narin şunları söyledi: “Bornova Zeytincilik Enstitüsü, zeytinciliğin ortadan kaldırılması gibi stratejik bir planın parçası yapılmak isteniyor. Toplantıda UZZK olarak bunun tartışılmasının dahi bilimin varlık nedenleri ile çelişeceğini söyledik” diye konuştu. Bu yasa değişikliğine TARİŞ, Marmara Birlik gibi önemli zeytinci kurumların da karşı çıktığını dile getiren Narin, “Türkiye’deki zeytinciliğin idam fermanıdır bu 5-6 satırdan oluşan değişiklik tasarısı” dedi.

EGE ZEYTİNCİLİK BÖLGESİ OLMALI

Programın bir diğer konuğu ise halen zeytincilikle uğraşan Bergama eski Belediye Başkanı Sefa Taşkın idi. Zeytinyağının insan sağlığı üzerindeki olumlu etkisinin bilimsel olarak kanıtlandığını söyleyen Taşkın, bu gerçeklik göz önündeyken ülkedeki zeytinciliğin önüne engeller çıkartılmasını ‘son derece saçma’ olarak yorumladı. Taşkın, zeytinciliğin ülkeye ekonomik olarak da çok önemli bir girdi sağladığını kaydederek, yasada yapılmak istenen değişikliğin ‘bindiği dalı kesmek’ anlamına geleceğini söyledi. Taşkın, “Ege ve ülkemiz bir zeytin bölgesi olmalıdır. Zaten tarihten bu yana böyleydi ve zeytinin anavatanı da buralardır” dedi. (İzmir/EVRENSEL)

YASANIN ŞİMDİKİ HALİ

“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez. Bu alanlarda yapılacak zeytinyağı fabrikaları ile küçük ölçekli tarımsal sanayi işletmeleri yapımı ve işletilmesi Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.”

YASADA DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ

“Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede, zeytinliklerin bitkisel gelişimini ve çoğalmalarını engelleyecek tesis yapılamaz ve işletilemez. Ancak bu sahalarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’ndan izin almak kaydıyla zeytin ağaçlarına zarar vermeyecek şekilde her türlü teknik önlemi almış zeytinyağı fabrikaları, tarımsal sanayi işletmeleri, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı elektrik üretim tesisleri ile DİĞER İŞLETME VE TESİSLER yapılabilir ve işletilebilir.”

5 Mayıs 2009 Salı

Ahırkapı Şenlikleri

Haber

Kültürel zenginliklerimize ilgi gösterenler artıyor, turistik değeri sadece fiziksel mekan belirlemez. Yerleşimi ve mimariyi yaratan kültürel ilişkilerdir.

Mektup

http://istanbuluma.blogspot.com/2009/05/ahrkap-deneyimleri.html

24 Nisan 2009 Cuma

Yarın Kadıköy'e..

Haber
http://yinelenebilirenerji.blogspot.com/2009/04/yarn-havada-guzelken-unutmayn.html

25 Nisan’da Kadıköy’e…

Türkiye, küresel ısınmaya neden olan gazların salımında geri dönüşsüz noktaya doğru büyük bir hızla sürükleniyor. Geçen hafta Türkiye’nin 2007 sera gazı emisyon envanteri Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi sekretaryası tarafından sessiz sedasız açıklandı. Envanterler her yıl 2 yıl öncesinin rakamlarını temel alır. Bu yıl karşımıza çıkan tablo iyice korkutucu.
...

Şu anda elimizdeki tek yol bu gerçekleri hiç bıkmadan tekrarlamak, rakamları okumaktan da sıkılmamak ve sokağa çıkmak. 25 Nisan Cumartesi günü Kadıköy meydanında, "İklim Değişikliğini Durdurun; Başka bir enerji Mümkün" demek için bir kez daha toplanıyoruz. Hem iklim değişikliğini durdurmak, hem de gerçek muhalefetin ne olduğunu göstermek için Kadıköy’de olmaktan başka çaremiz yok.

13 Nisan 2009 Pazartesi

Sosyal sorumlukluk

Haber

Temel Bilgiler

Tür:
Açıklama:
26 NİSAN - 30 MAYIS 2009

ÇERNOBİLLER İNŞA EDİLMESİN.. GENÇ HAYATLAR SÖNMESİN DİYE YOLA ÇIKIYORUZ...

...HAYATA TUTUNMAK...

...HAYATA TUTUNDURMAK İÇİN...

Arkadaşlar merhaba,

Hayata tutunmak projemizin ana teması ülkemizdeki kanser artış oranına dikkat çekmek ve her kanser hastasının sonunun ölümle bitmeyeceğine dair insanlarımızı bilgilendirmek amacını taşımaktadır...

Hedefimiz Erken teşhisin - tedavinin önemini paylaşmak ve bu hastalığı yakalanmış her yaştan insanımızın tedavisi için imkan yaratabilmektir.

Hepinizin bildiği gibi ülkemiz kanser oranı diğer ülkelere göre çok yükseklerdedir. Maalesef ülkemizde 3 milyona yakın kanser hastası bulunmaktadır ve bu insanlarımızın büyük bir çoğunluğu gerekli tedavilerden yoksun olarak yaşamaktadırlar. Bilinçsizlik yada mali imkansızlıklar nedeniyle bir çoğu kurtarılamayarak kaybedilmektedir. Bilinçsiz kurumların sadece mali kazanç için yapmayı planladıkları nükleer santraller bu oranı daha da yükseltecektir.

HAYATA TUTUNMAK 26 - 45 Projemiz kapsamında;
20 Yıl önce patlayan ve başta karadeniz bölgemizi etkileyen çernobil faciasının 20. yıl dönümünde Edirne'den yola çıkarak 33 günlük bir etabın ardından Artvin'e ulaşmayı planlıyoruz.

Öncelikli amacımız bölgede kurulmakta olan nükleer santrallere dikkat çekmek ve bölde yaşayan insanlarımıza erken teşhisin önemini anlatabilmektir.

İzleyeceğimiz yol haritası üzerindeki köy,kasaba ve kent merkezlerindeki hastalara ulaşarak tedavileri için, İstanbul'daki onkoloji ünitesi ile temasa geçmelerine aracı olmaya çalışacağız.

www.hayatatutunmak.com
web sayfamızı bu çalışmamıza göre düzenleyerek tüm yolculuk sürecimizi ve ulaştığımız hastaları günlük rapor olarak sizlerle paylaşacağız.

Projeye destek veren ilaç firmalarından indirimli ilaçların temini ve hastalara ulaştırılması için, hepinizin yardımına ihtiyacımız var.

Unutmayın ki; her sağlıklı birey bir kanser hastası adayıdır.

Hayata tutunmak projemizin ana duyurusu ve rotası kısa süre içerisinde grubumuz üzerinden sizlere ulaştırılacaktır.

Bu çalışmada yanımızda olacağınızı ümit ediyorum.

Doğaya ve İnsana dair duygularda buluşmak üzere...

" Hayata Tutunmak Projesi bir Doğa ve Macera Sosyal sorumlukluk çalışmasıdır."

Murat CEYLAN
Doğa ve Macera

İletişim Bilgileri

E-posta:
Web Sitesi:
Ofis:
www.hayatatutunmak.com
Yer:
Bilumum Anadolu Yolları...

Yeni KAPADOKYA

Mesaj

Aşağıda bir okuyucu mektubunu geldiği gibi yayınlıyorum.

Eskişehir İli Han İlçesinde ki , "Yeni KAPADOKYA" olacağı ileri sürülen , Tarihi YERALTI ŞEHRİ'nin ; Bütünüyle Korunarak Turizme kazandırılması ve ziyaret edilebilir hale getirilmesi için, gerekli DESTEK verilmelidir.

Saygılarımla.

9 Nisan 2009 Perşembe

Boğaziçi Üniversitesi'nde Ekolojik Karnaval

Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü(BUSOS) bünyesinde bir buçuk yıldır çalışmalarını sürdürmekte olan “Marul” takımı tarafından düzenlenecek olan sürdürülebilir yaşam konulu Ekolojik Karnaval 13-17 Nisan tarihleri arasında Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilecek.

Karnaval, 13 Nisan Pazartesi günü 17:00’de Kuzey Kampüs’ten başlayıp Güney Meydan’a kadar sürecek olan karnaval yürüyüşü ile başlayıp tüm hafta boyunca çeşitli etkinliklerle devam edecek.
İklim değişimini durdurmak, küresel gıda demokrasisi oluşturmak, suya erişimin ayrıcalık değil hak olması yani sürdürülebilir yaşam için düzenlenen “Ekolojik Karnaval”, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te, Güney Meydan’da (Üstün Ergüder Meydanı) gerçekleşecek. Karnaval etkinlikleri kısaca şöyle özetlenebilir:
Salı gününden başlayarak, Takas Pazarı masamıza, kullanmadığınız eşyalarınızı getirip işinize yarayacağını düşündüğünüz ve beğendiğiniz bir eşyayla takas edebilirsiniz.

13 Nisan Pazartesi
16:50 Karnaval yürüyüşü: Karnavalın açılış etkinliğinde, Sambistanbul’un eşliğinde, okulun Kuzey Kampüsü’nden başlayıp, tüm etkinliklerimizin gerçekleşeceği Güney Meydan’a yürüyeceğiz ve karnavalın başladığını tüm okula duyuracağız.
17:30 Çalgı ve Eğlence: Sambistanbul sanatçılarının katılımıyla, açılış etkinliğimiz Güney Kampüs’te devam edecek.
20:00 Film gösterimi – Corporation (Şirket): Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi’nin düzenlediği film festivalinin filmlerinden olan Corporation filmini, açık hava gösterimi olarak Güney Meydan’da izleyeceğiz.
14 Nisan Salı
15:00 Sohbet – Ya Sürdürülebilirlik Ya Kalkınma: Ümit Şahin’in konuşmacı olarak katılacağı karnavalda, sürdürülebilir kalkınma kavramının tarihsel temellerini ve eleştirisini tartışacağız.
17:15 Çalgı üretme atölyesi: Hangar Çalgıcıları’nın gerçekleştireceği etkinlikte, etraftan toplayacağımız kullanılmayan malzemelerden ve çöplerden çalgı üreteceğiz.
18:30 Konser – Kara Güneş: Güney Meydan’da Kara Güneş, elektrikli ses sistemi kullanmaksızın bir konser verecek
20:00 Film gösterimi – Thirst (Susuzluk) : Bolivya, Hindistan ve ABD’de su özelleştirmelerine karşı yürütülen mücadelenin anlatıldığı filmi, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi’nin desteğiyle, yine güney çimlerde göstereceğiz.
15 Nisan Çarşamba
12:30 Ot var mı, ot? – Ot toplama atölyesi: İmece Evi’nin katılımıyla gerçekleşecek etkinlikte, kampüsün korusunda ot avına çıkacağız. Yenilebilir ve faydalı otları toplayıp yemek pişireceğiz.
14:30 Doğal Deterjan atölyesi: İmece Evi gönüllüleri, şehirde sürdürülebilir yaşam pratiklerine dair sohbetler gerçekleştirecekler. Atölyede, kül suyundan deterjan üretiminden ekolojik sabun yapımına kadar birçok etkinlik anlatılacak ve uygulanacak.
15:00 Fikri Mülkiyet Hakları Kime Hizmet Eder?: Boğaziçi Üniversitesi Bilim Kulübü’nün Bilim Günleri kapsamında, Bilgi Üniversitesi’nden Chris Stephenson, bilişim teknolojileri üzerine yoğunlaşarak fikri mülkiyet haklarına dair bir konuşma gerçekleştirecek. (Etkinlik, Kuzey Kampüs’teki Turgut Noyan Salonu’nda olacak.)
16:00 Yoga: Cihangir Yoga’dan Andrew Zionts’un eşliğinde, güney çimlerde yoga yapacağız.
17:30 Tüketmeme atölyesi: Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Kulübü üyelerinin gerçekleştireceği etkinlikte, kullanılmayan malzemelerden işimize yarayacak eşyalar üretmenin pratik yollarını öğreneceğiz ve atölye esnasında uygulayacağız.
20:00 Film gösterimi – Tambogrande: Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi’nin film festivalinde göstermiş oldukları filmde, Peru halkının, kurulması planlanan altın madenine karşı yürüttüğü direniş anlatılıyor.
16 Nisan Perşembe
12:00 Yemek atölyesi: Slowfood Gençlik Gıda Hareketi aşçılarının katılımıyla, Güney Meydan’ın orta yerinde, fast food kültürüne karşı sohbet eşliğinde, birlikte çeşitli soslar yapacağız ve yiyeceğiz.
15:30 Açık ders – Gıda Egemenliği: Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Zafer Yenal ve Çiftçi-Sen başkanı Abdullah Aysu’nun katılımıyla, gıda egemenliği ve çiftçi mücadelelerine dair, herkesin katılımına açık bir ders gerçekleşecek.
17:15 Ritim atölyesi: Hangar Çalgıcıları’nın katılımıyla gerçekleşecek etkinlikte, Salı günkü atölyede üretilen çalgılar kullanılacak.
17 Nisan Cuma
Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Bilimler Kulübü ve Çiftçi-Sen’in gerçekleştireceği bir dizi etkinlikle, Dünya Çiftçi Mücadeleleri Günü kutlanacak.

Ayrıca, Solar Generation ağının bir parçası olan Marul takımı, karnaval boyunca Güneş Kafe’de ikramda bulunacak

Kaynak: www.bugday.org

16 Mart 2009 Pazartesi

Karadeniz Otoyolu, “Beyaz Adam” Enis Ayar

Haber

Enis Ayar: “Beyaz Adam” olarak bilinen Ordu’lu çevreci. Mücadelesi sayesinde Ordu’lular otobanı sahillerinden geçirtmemeyi başardılar."

Bu konuyu geçen ağustosta önemsediğim için aşağıdaki bloğumda özellikle haber yapmıştım.
http://kulturtabiat.blogspot.com/2008/08/kumsallarmz.html

Kameranın belgesel film ve haber etki gücü anlaşılıyor..
Ayrıca büyük ve son derece hatalı işleyen projelere durdurma hakkı..
Hayata bakış anlayışlarındaki karanlıklardan aydınlığa çıkış olanakları..

Tebrikler.

Kaynak: Facebook

Son Kumsal :

İnebolu Belediye Başkanı İdris Güleç’in yapımcısına “Sen bunu İstanbul’daki komünistlere izlet” dediği belgeselin tamamı Medyakronik’te;

http://www.medyakronik.com/haber/947/

Geçtiğimiz aylarda İnebolu ve Abana’da gösterimi engellenen, Karadeniz Otoyolu’nun yapımı sırasında yaşanan doğa katliamının anlatıldığı Son Kumsal belgeselini Yapımcı Aydın Kudu ve Yönetmen Rüya Arzu Köksal’ın izniyle yayınlıyoruz.

Geçtiğimiz aylarda Medyakronik’in haberinde de yer aldığı gibi belgeselin Karadeniz sahilindeki gösterim programının İnebolu durağında, filmin gösterimi Belediye Başkanı İdris Güleç tarafından engellenmiş, ertesi gün de Abana Kaymakamlığı belgeselin Abana’daki gösterimine izin vermemişti.

22 Temmuz akşamı İnebolu’da yaşanan olayda belgeselin 7’nci dakikasında Başbakan Erdoğan’ın otoyol açılış görüntülerinin ardından Belediye Başkanı İdris Güleç, Aydın Kudu’yu yanına çağırarak “Başbakanı doğa düşmanı gösteriyorsun! Sen bu filmi al İstanbul’daki komünistlere izlet!” diyerek yapım ekibinin ilçeyi terk etmesini istemişti.

İstanbul’daki gösterimler :

Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) filmin yapımcılarına destek vermek amacıyla Son Kumsal adlı belgeseli dönem dönem İstanbullu izleyiciyle buluşturuyor.

BSB’nin gösterimleri, BSB’nin Erol Dernek Sokak no: 10 Kat 5 Beyoğlu İstanbul adresindeki merkezinde gerçekleştirilecek.

Bilgi almak isteyenler için telefon 0212-245 90 96

DVD isteme adresi ise :
Aydın KUDU ve Rüya KOKSAL
Portakal Yokuşu, Duvarcı Sokak, 19/4
Ortaköy / 34347 İstanbul

Ayrıca belgeselle ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler;

http://www.turkishmoon.com/sonkumsal/

sayfasını ziyaret edebilirler.

**

Herkes ile paylaşmalıyım o halde :

Bir sevda masalı;

1950 li yıllar Karadeniz'de "denizin "Ulaşım Aracı" olduğu seneler. Ünye'li bir genç kız ile, Fatsa'lı bir genç oğlanın, henüz kara ulaşımı olmadığı, ya da atlı araba ile ulaşım olduğu için, Nazım'ın dizelerindeki gibi "iniyor kayık - çıkıyor kayık - in - çık" takalarla gidip gelmeler, gelin görmeler, çeyiz taşımaları, gelin almalar ... Biz böylesi denize sevdalı, karadenizli aşkların ürünleriyiz. Kayalar isimlendirilirmiş; karakaya, kayan kaya ...

1969-70 li yıllarda tanıştı Karadeniz'li Arnavut kaldırımları ASFALT ile. İlkokuldaydım, sınıf arkadaşım "Çalışkan İrecep", yeni asfaltlanmış yolda, bisikleti ile giden kamyonun altında kaldığında. Benim yaşımda birinin, ölüm ve ölüm kavramı ile ilk tanışmasıydı bu. Sebebi asfalt ve getirisi hız..!

Ne balıklar avladık o hırçın sularda, su üzerinde kalmayı öğrendik. Sevgililerimizin ellerini tuttuk o pirinç tanesi kumsallarda. İrecebin ölümü ile birlikte deniz ile aramıza asfalt girdi. Karadeniz sevdamız ailelerimizce yasaklandı, haklı olarak. Kaygı duyuyorlardı artık bizler için. Sonumuz İrecep gibi olmasın diye.

Tokuç oyununu bilirmisiniz? Hani şu bir yuvarlak taşın ortaya konup, herkesin elinde tuttuğu yassı taşlarla oynanan, yöresel "Tokuç" oyununu? Yuvarlak taş, yassı taşlarla vurulmaya çalışılır, merkezden uzağa itebilen başarmış sayılırdı. Az mı ayaklar mor eller çamurlu gidip, sövgü dinlemedik annelerimizden ... Bizim kuşak dışında "Tokuç Oyunu" nu bilen kalmadı. Neden mi? Çünkü artık Tokuç Taşları'mızın üzerinden KARADENİZ OTOBANI geçiyor. Doğa Ana'nın binlerce yılda, bizim için yuvarladığı taşlar, artık asvalt altında ... Önce Oyunlarımızı Yokettiler ..!

Oysa yapılması gereken (illa yapılacaksa) ; Karadeniz dağlarının arkasından geçecek olan bir otoyol, kıyılara dik inen, kasabaları, kentleri besleyen "tali" yollar idi ki çocukların deniz sevdası tükenmesin, deniz ile buluşması engellenmesin.

İstanbula yapılmak istenen 3. Boğaz Köprüsü (!) ile bağlanması planlanan KARADENİZ OTOBANI ve 3. BOĞAZ KÖPRÜSÜ düşüncesi bir "DOĞA KATLİAMI" dır. Amaç otomobil sektörüne hizmet olmamalıdır. Toplu taşıma, kamu kullanımı ön planda olmalıdır.

İstanbul'daki Komünistler için, Son Kumsal'a sahip çıkmak bir onurdur. Burası garip bir ülke. Bir bakmışsınız yaptığınız işe "Ödül" ler yağmış, bir bakmışsınız, bir sabah erken kapınız çalınmış ... Anadolu insanının bağrından kopup gelen "Sevgi" dir en büyük ödül. Bu sevgi dalgaları, karadenizin dalgalarına karışıp, sahilleri elinden alınan insanlar, bir gün "ellerini toprağa koyup, doğrulup, ayağa kalkacaklar" ı günün yakın olması umudumu hiç yitirmedim.

Kutluyorum Rüya Köksal, Aydın Kudu ve diğer emeği geçen arkadaşlarımı, ellerinize sağlık. Sevgilerimle.

Peace Trust

2 Mart 2009 Pazartesi

Seçim öncesi yağma

Haber
Tarih: 24 Şubat 2009 Kaynak: Hürriyet Yazan: Bülent Sarıoğlu
Kamu arazileri için iki koldan af getirilmesi tepki çekti. Teklifle, 'kamuya ait taşınmazların işgali' suç olmaktan çıkıyor. Ayrıca 2-B arazilerini kiralayan turizmciler hakkındaki davaların düşürüleceği ve araziyi kullanmaya devam edebilecekleri belirtiliyor. Yasaya, mimarı ceza hukukçusu Prof. Dr. Adem Sözüer bile isyan etti, "Artık askeri bölgeler dışındaki hiçbir kamu arazisi işgalden kurtulamaz. Seçimden hemen önce yapılması çok ilginç" dedi.

Hükümet, seçim öncesi hızla Meclis'ten çıkaracağı yasa teklifiyle kamu arazilerindeki işgal davalarını düşürüp bundan sonraki işgallere de kapı aralamaya hazırlanıyor. Kamu arazileri için 2004'te getirilen korumayı kaldıran teklif, ormanlıktan çıkarılan arazileri küçük bedellerle kullanan turizmcileri de ödüllendiriyor. AKP Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak'ın Türk Ceza Kanunu ile Kadastro Kanunu'nu değiştiren teklifi, Genel Kurul'un bugünkü gündemine alındı. Meclis'ten yarın çıkarılması planlanan beş maddelik teklifteki üç madde ise tartışmaya neden oldu.

Zamanaşımı sadece 10 yıl
Teklifle, TCK'nın "Hakkı olmayan yere tecavüz" başlıklı 154. maddesindeki "Kamu" sözcüğü çıkarılıyor. Böylece arazi işgalinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezası getiren hüküm, kamu arazileri için uygulanmayacak. Diğer maddelere göre, Hazine, vatandaş adına tapulu devlet arazileri için kadastro gerekçesiyle ancak 10 yıl içinde dava açabilecek. Yargıtay, Hazine'nin tartışmalı arazilerle ilgili dava hakkını sınırsız hale getirmişti.

2-B arazilerine örtülü af
Teklif, işgal altındaki arazilerin örnek bedelle kullanılmasını Anayasa'ya aykırı bulan Danıştay kararını da devreden çıkarıyor. Danıştay kararları üzerine Maliye Bakanlığı'nın "ecrimisil" adıyla aslında ceza olarak aldığı bedel, işgalciye hak tanıyacak şekilde uygulanmıştı. 2004'te getirilen 154'üncü maddeyle bu uygulama sona erdi. Yeni teklifle, örnek bedeli ödeyen turizm işletmeleri 2-B arazilerini kullanmaya devam edebilecek.

7 bin dava düşecek
Hazine ve defterdarlıklar bu arazilerle ilgili suç duyurusunda bulunamayacak, dava açamayacak. Veysi Kaynak teklifin 2007'de açılan 7 bin davayı düşüreceğini söyledi. Kaynak, 2-B işgalcileri konusunda "Ceza yönünden yararlanırlar, ceza davası açılmaz. Ama Orman Bakanlığı veya Hazine araziden yararlanmalarını engelleyebilir. Ayrıca savcılığa gitmesin istiyoruz" dedi.

Mimarı da karşı
TCK'yi hazırlayanlardan Prof. Dr. Adem Sözüer, teklifin, 'şezlong affı' olarak sunulmasına tepki gösterdi. Sözüer şunları söyledi: "Edirne'den Van'a kadar Türkiye'nin her yerindeki kamu arazilerinin işgali affediliyor. Olayın şezlongla hiç ilgisi yok. Aksine tesisler söz konusu. Askeri bölge dışı bütün kamu arazileri işgale açılıyor. Olayın vahameti açık. Asıl ilginç olanı seçimden hemen önce yapılması. Neden bu kadar acil? Önemli yasalar beklerken bunun çıkartılması çok dikkat çekici."

http://www.arkitera.com/news.php?action=displayNewsItem&ID=38725


Seçimle yaklaşan talana dikkat!

Haber

Kaynak: Referans

Olup bitene göz yumuldukça, 
yaşanacak bir yer kalmayacağı gibi
doğal kaynaklarda da geri dönülmez yıkım sürdürülüyor olacak..

Kartal, Silivri, Haydarpaşa, ..
Kentsel dönüşüm değil bunlar, 
kent meydanlarında 
alışveriş merkezlerine, otellere yer açıp 
vatandaşı dışlayan rant paylaşımları..

26 Şubat 2009 Perşembe

18 Şubat 2009 Çarşamba

Kaynaklar ve katkılara teşekkürler..

Alternatif/Yenilenebilir/Yinelenebilir Enerji konuları için yeni bir site duyurusu daha yapıyoruz. Sadece Enerji koridoru konumunda bırakılan ülkemizde bu konudaki aksaklıkları, hatalı kararları, malum yolsuzlukları okumanız kolaylaşıyor.

http://yinelenebilirenerji.blogspot.com/

Ayrıca siteye konu olan tüm kaynaklar aşağıdadır.

Sitenin oluşumunda esin kaynağı olan değerli akademisyenlere ve basın mensuplarına onların aşağıdaki arşivlerine başvurularımızda her zaman tek tek teşekkürü bir borç biliriz.

Ayrıca bizler kadar, her dönem seçmeye çalıştığımız politikacılarımızın ve mensubu oldukları siyasi partilerin de özellikle, tüm insanlığı ilgilendiren teknik konularda, (daha fazla) geç olmadan yaygın olan uzman görüşlerine başvurmalarını, (kısa-orta-uzun dönemli olarak) kabul gören ortak (aklın) politikalarını belirlemelerini ve aynı zamanda sürdürülebilir bir bakış açısıyla da izlemelerini diliyoruz.

Bazı Etkinliklerden ve İnternet Kaynaklarından derlemeler:

Basın

Oktay Ekinci -İnternet Arşivi : tümü ( pdf doc html ) İmar, Mimari, Koruma
Cumhuriyet

Kanal B
NTV

Akademik

Doç.Dr. Tanay Sıdkı Uyar -İnternet Arşivi : tümü ( pdf doc html ) Alternatif/Yenilenebilir Enerji

STÖ, Kurum ve Kuruluşlar

Çekül -İnternet Arşivi : tümü ( pdf doc html )
TEMA -İnternet Arşivi : tümü ( pdf doc html )

..
katkısı olanlara teşekkürler..
Diğer önerilen kaynaklar yandaki menülerde yer almaktadır.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Kaz Dağı Kurtuldu, ama Hukuğa aykırı düzenlemelere !

Haber

Anayasa Mahkemesi, Kaz Dağları’nda yer yer orman kıyımına dönüşen altın arama faaliyetlerini de yakından ilgilendiren çevreci iki karara imza attı. Yüksek Mahkeme, yeni Çevre Yasası’ndaki, “Petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışındadır” hükmünü Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti.

CHP’nin başvurularını karara bağlayan Yüksek Mahkeme, Çevre Yasası’na uyulup uyulmadığını denetleme yetkisinin bakanlıkça uygun görülen diğer kurum ve kuruluşlara devredilmesini Anayasa’ya aykırı buldu.

Mahkeme, Maden Kanunu’nun orman, sit alanı, sahil şeridi, turizm bölgesi, askeri bölgelerdeki madencilik faaliyetlerinin çevresel etki değerlendirmesinin (Bakanlar Kurulu’nca çıkarılacak yönetmelikle belirlenmesine ilişkin hükmünü de iptal etti.)

(Hukuğa aykırı uygulamalar ın nereden - nasıl geldiği açıkça görülmekte, hayretle izlenmektedir.)

Kaynak: http://www.mimarlarodasi.org.tr/index.cfm?sayfa=Belge&Sub=detail&RecID=1507

13 Şubat 2009 Cuma

Geç ama gerekli bir adım: Türkiye Kyoto Protokolü’nü onayladi.

Haberin alındığı kaynak: www.greenpeace.org/turkey/news/

Yıllardır artan kamuoyu baskısı ve TBMM’de aylardır süren tartışmalardan sonra, sonunda Türkiye Kyoto Protokolü’ne taraf oldu. Onay kararı tam da bu sene Kopenhag’da yapılacak olan tarihi önemdeki Birleşmiş Milletler İklim Görüşmeleri’nin ilk hazırlık toplantısından önce çıktı.

Türkiye iklimin korunması için yürütülen uluslararası çabaya dahil olmakta sürekli geç kalmış olsa da bu yıl Kopenhag’da şekillendirilecek olan yeni protokole katkıda bulunma şansını yakaladı. Ancak bu sadece bir başlangıç, kaybedecek zaman da yok. Eğer hükümet halkımızı iklim değişikliğinin felaket boyutundaki etkilerinden korumak istiyorsa, 2012’den sonra başlayacak olan 2. taahhüt dönemi için sorumluluk almakta ve diğer ülkeleri de buna zorlamakta cesur davranmalı.

Türkiye tüm Ek-1 ülkeleri arasında 1990 seviyesine gore salım artış oranı (%82) en yüksek olan ülke. Aynı zamanda dünyada en çok salım yapan 23. ülke. Kyoto’yu onaylama kararıyla büyük bir zıtlık içerisinde 47 adet yeni planlanan veya yapım aşamasında olan kömürlü termik santral bulunuyor. Eğer bütün bu planlar hayata geçerse, Türkiye’nin salım miktarı önümüzdeki yıllarda %50 artacak.

Şimdi, Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyacak akılcı enerjilere geçmenin ve ormalarımızı korumanın tam zamanı. Yoksa yarın başımıza gelecek felaketlerin sorumlusu bugün bu soruna çözümü Türkiye’ye çok görmüş olan liderler olacak.

İstanbul’un çevresine 10 kömür santrali planlanıyor

Haberin alındığı kaynak: http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji/komur/istanbul


Kömür iklimi en çok değiştiren ve soluduğumuz havayı zehirle dolduran en tehlikeli fosil yakıt. İstanbul’a yakın olan bölgede 10 tane kömürlü termik santral planlanıyor. İstanbullular çevrede hava kalitesini düşürüp iklime zarar verecek bu santrallere izin verecek mi?

Greenpeace “Kömürden Kurtul, İklimi Kurtar” kampanyası ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK)’nun bir numaralı iklim düşmanı olan kömür santrallerine lisans vermemesi için çalışıyor. Çünkü hem iklimi kurtaracak, hem enerji ihtiyacımızı fazlasıyla karşılayacak hem de daha ucuza mal olacak bir enerji planımız zaten var: Enerji (D)evrimi.

Bilgi için: http://www.greenpeace.org/turkey/campaigns/enerji

11 Şubat 2009 Çarşamba

Gündem-15 ŞUBAT İSTANBUL MİTİNGİ

Gündem

Arkadaşlar, Yaklaşan seçimlerin genel seçimler kadar önemi ortadadır.

Kentler için mücadele veren bir odamızın raporu:http://www.mimarlarodasi.org.tr/index.cfm?sayfa=Belge&Sub=basin&RecID=1495 Bilgilerinize.

Eski İstanbul kaybolmadan ona doğru adımlarımız..

Haberler

TMMOB Basın Açıklamaları
http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=Sections&file=index&req=listarticles&secid=55

Kentle ilgili yayınlar
http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=3874&mode=thread&order=0&thold=0

ve Asıl Gündem

TMMOB 15 ŞUBAT İSTANBUL MİTİNGİNE KATILACAK

Kaynak: http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=3884&mode=thread&order=0&thold=0

TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, 15 Şubat 2009 Pazar günü Kadıköy'de gerçekleştirilecek "Emek ve Demokrasi Mitingi"ne katılımla ilgili bir basın açıklaması yaptı.

TMMOB 15 ŞUBAT İSTANBUL MİTİNGİNE KATILACAK

TMMOB, 15 Şubat 2009 Pazar günü, DİSK, TÜRK-İŞ ve KESK'in Kadıköy'de gerçekleştireceği "Emek ve Demokrasi Mitingi"ne katılım sağlayacaktır.

Yönetim Kurulumuz 31 Ocak 2009 tarihinde yaptığı toplantıda aldığı kararla, üç emek örgütünün ortaklaşa düzenlediği mitinge katılım sağlanması yönünde çalışma yapmak üzere İstanbul İl Koordinasyon Kurulumuza görev vermiştir. İstanbul İKK, bu görevin gereğini yerine getirecek her türlü çalışmayı büyük bir sorumlulukla yürütmektedir.
15 Şubat'ta TMMOB pankartı altında mühendisler, mimarlar, şehir plancıları "krizin bedelini ödemeyeceğiz" diyeceklerdir.

Kapitalist küreselleşmenin krizi bizim krizimiz değildir. Bu kriz vahşi kapitalizmin "kar daha fazla kar, sömürü daha fazla sömürü düzeninin" krizidir. Bu kriz, "Üsttekine han hamam, alttakine din iman düzeni"ni sürdürücülerinin krizidir.

"Kriz bize teğet geçer" diyenler, size sesleniyoruz: "Biz bu krizin bedelini ödemeyeceğiz." İşten atmalara, düşük maaş zamlarına, yoksulluğa, işsizliğe, zamlara ve anti demokratik uygulamalara karşı yurdun dört bir yanında sesimizi daha da yükselteceğiz. Kapitalist küreselleşmenin krizinin faturasının bize, emekçilere, ücretiyle geçinenlere, yoksullara, alttakilere çıkarılmasını asla kabul etmeyeceğiz

Dünya Bankası, IMF, AB ve benzeri kuruluşların dayattığı yapısal uyum programlarıyla yalnızca "zam ve zulüm düzeni" getirenlere, ekonomiyi üretime değil ranta dayandırıp, her sıkıştıklarında faturayı halka kesenlere, AKP'ye "Artık Yeter" diyoruz. Kapitalist küreselleşme sürecine eklemlenme doğrultusunda IMF ve Dünya Bankası nezdinde karnesi "A" olan AKP'ye "Dur" diyoruz.

Şimdi küresel kapitalizmin küresel krizine karşı Türkiye'nin tüm alanlarını mücadele alanı haline çevirme zamanıdır.

Şimdi 15 Şubat'ta İstanbul'da Kadıköy'de buluşma zamanıdır.

Mehmet SoğancıTMMOBYönetim Kurulu Başkanı

Popüler Yayınlar

ŞEHİR ve BÖLGE PLANLAMA İMAR PLANI KORUMA YENİLEME MSGSÜ YTÜ İTÜ Y.MÜH. CUMHUR KOCALAR İST

Şeh.Dr.AZİZ CUMHUR KOCALAR: MÜLKİYET-İMAR HAKLARI AKTARIMI, Transfer of Property-Development Rights

YENİLENEBİLİR ALTERNATİF GÜNEŞ, RÜZGAR, BİYOKÜTLE ENERJİ Renewable Energy Cumhur Kocalar TR

İSTANBUL TARİHİ KÜLTÜREL VE DOĞAL VARLIKLAR, SOSYOLOJİ BOĞAZİÇİ SİTLER Cumhur KOCAL AR

Ar-Ge R-D Research Development İstanbul Araştırma Geliştirme Danışma Forumu

Telif Hakları

cumhurkocalar@gmail.com İstanbul, Türkiye

Tüm sitelerde telif hakları saklıdır.

Bu veb sitesinde yayımlanan yazılar bu sitedeki orijinal linki verilerek kaynak gösterilmek ve yazarının adı mutlaka belirtilmek kaydıyla, ayrıca bir izin almadan internet üzerinden elektronik ortamda kullanılabilir. Yazıların basılı ortamda kullanımı için yazar izni gereklidir.